Öyküleyici Anlatım
Öyküleyici anlatım, yaşanmış ya da yaşanması mümkün olayların yer, zaman ve kişilerle anlatılmasında kullanılan bir anlatım yoludur. Öyküleyici anlatım için bir hareketin, bir olay akışının olması gerekir. Bu anlatımda varlıklar, nesneler bir akış, bir değişme ve gelişme içinde verilir. Olayın olduğu yerde zaman da söz konusudur.
Öyküleyici anlatımda olay, belli bir zaman diliminde, bir kişi kadrosuyla başlar, gelişir ve bir sonuca ulaşır. Öyküleyici anlatımda her şey hareket hâlinde verilir; varlıklar, durumlar yaşamın akışı içinde gösterilir, bir durumdan başka bir duruma geçiş vardır. Olayların gelişimi ve birbirine bağlanışı hareket öğesiyle sağlanır.
Öyküleyici Anlatım Örneği
Köyde on gün kaldıktan sonra dostlar ve çocuklarımla vedalaşıp yola çıkıyorum. İlk durak uzak yaylalar olacak. Uzun ve biraz da yorucu bir yolculuktan sonra Teyran tepesine geldim. Epey yol aldıktan sonra at da ben de yorulmuştuk. Başımı, ellerimin arasına alıp gözlerimi kapatarak bir süre öylece kaldım. At beni anlamış gibi gelip durdu karşımda; uysallaştı, başını önüne düşürdü. Sonra uzaklaştı.
Bu parçada öyküleyici anlatım vardır. Çünkü parçada bir olay anlatımı söz konusudur. Burada bir fotoğraf karesi gibi, yani durgun bir zaman diliminde bir yer ya da kişi anlatılmamıştır. Varlıklar belli bir hareketlilik ve bir zaman akışı içinde verilmiştir.
Öyküleyici anlatım “öğretici” (anı, günlük, biyografi, otobiyografi) ve “sanat metni” özelliği gösteren yazılarda (öykü, roman, masal) kullanılır. Öyküleyici anlatımda olay, kişi, zaman, mekân ve anlatıcı ortak öğelerdir.
Kişi
Kişi, öykü ve romanın temel öğesidir. Kişi; öykü ve romanda anlatılan olayları yaşayan kişilerdir. Roman ve öykülerde çoğunlukla olaylar insan etrafında gelişir. Kişi, olaylarda etkindir. Öykü ve romandaki kişilere “öykü veya roman kahramanı” da denir.
Çocuk uykuya dalmamak için direniyordu ama gözkapaklarını aralamaya gücü yetmiyordu. Yan uyur yarı uyanık halde konuşmalara kulak veriyordu. (Beyaz Gemi, Cengiz Aytmatov)
Bu metindeki kişi, çocuktur.
Olay / Olay Zinciri / Olay Örgüsü
Bir arada bulunmak zorunda olan en az iki kişinin veya iki kişi yerine geçen kavram veya varlığın bireysel farklılıklar sebebiyle karşı karşıya gelmesi veya çatışması sonucu ortaya çıkan eyleme “olay” denir. Olayın ortaya çıkardığı eylem zincirine de ‘olay zinciri” denir.
Olay örgüsü, olaylar arasındaki bağlantılar ve olayların birbirini izleme sırası anlamına gelmektedir. Olay örgüsü; konunun, kişi-mekân (yer) gibi öğelerin dikkate alınarak örülmesi, işlenmesi, kurgulanması, konuya biçim verilmesi demektir.
Her öyküleyici anlatımda anlatılacak veya gösterilecek bir olay veya olay örgüsü bulunur. Kurmaca olmayan metinlerde (anı, biyografi…) olay örgüsü değil olay zinciri söz konusudur. Olay; yaşanmıştır veya yaşanması mümkündür. Olay örgüsü ise tasarlanmış, hayal edilmiş bir olaydan hareketle gerçekleştirilen bir düzenlemedir.
Roman ve hikâyelerde iki tür olay örgüsü görülür.
Düz olay örgüsü: Olayların düz bir sıra hâlinde, kronolojik olarak anlatıldığı olay örgüsüdür.
İlmekli olay örgüsü: Olay akışının iç içe olduğu, arada bir geçmişe dönük olayların anlatıldığı metinlerde görülen olay örgüsüdür.
Mekân (Yer)
Öykü ve romanda anlatılan olay, değişik mekânlarda (yerlerde) geçer. Bu yerler, doğal çevrelerdir. Bu doğal çevreler; kırsal bölgeler, kent, varoş, bir ada, bir ev… olabilir.
Biz o güne kadar istasyona tren beklemeye, tren karşılamaya hiç gitmemiştik. İlgili memurlara sorup bilgi almak da gelmiyordu aklımıza… Bu sırada bir siren sesi işittik, trenin istasyona girmekte olduğunu gördük.
Bu metindeki yer, tren istasyonudur.
Zaman
Zaman, öykü veya romanda anlatılan olayın geçtiği süredir. Zaman, uzun bir süreyi içine alabileceği gibi, kısa bir zaman diliminden veya bir günden ibaret de olabilir. Roman ve öykülerde zaman “geçmiş zaman / şimdiki zaman / gelecek zaman / geniş zaman” olarak da karşımıza çıkar.
Kâhya köyün meydanından geçip diğer uçtaki çıkış kapısına vardı. Kapı kapalıydı. At üzerindeyken onu açamazdı. Birilerini çağırdı. Fakat kapıyı açmak için kimse gelmedi. Bunun üzerine kendisi attan inip kapıyı açtı. (Bir Gencin Dramı, Lev Tolstoy)
Bu metindeki zaman, görülen geçmiş zamandır.
Anlatıcı
Hikâyeyi anlatan kişiye anlatıcı denir. Öyküleyici anlatımda bir anlatıcı bulunur. Edebî metinlerden öykü ve romanda anlatıcı yazar tarafından oluşturulmuş kurmaca bir kişidir. Sanat metinlerinde (öykü ve romanda) anlata kurmaca kişi; öğretici öyküleyici metinlerde (anı, otobiyografi, biyografi, günlük) ise gerçek bir kişidir.
Öykülemede iki farklı anlatıcı vardır. Öykü ve roman gibi kurmaca eserlerde olaylar bu iki anlatıcı tarafından anlatılır.
a. Birinci kişili anlatım: Yazar olayları kendisi yaşamış, görmüş gibi anlatır. Fiiller çoğunlukla birinci tekil kişiye (ben) göre çekimlenir.
Bir gün, okuldan dönünce, avlumuza iki yabana atın bağlanmış olduğunu gördüm. Eyerlerine, koşumlarına bakılırsa, dağlardan geliyordu atlar. (Öğretmen Duyşen, Cengiz Aytmatov)
b. Üçüncü kişili anlatım: Yazar, olayları üçüncü kişinin (o) başından geçmiş gibi anlatır. Yazar, olayların gözlemcisidir. Yazar, olayları kahramandan “o” diye söz ederek anlatır. Fiiller çoğunlukla üçüncü tekil kişiye (o) göre çekimlenir. Görülen geçmiş zaman (-dili geçmiş zaman) kipi kullanılır.
Yazar romanındaki olayları değişik bakış açılarından yararlanarak yazabilir. Bir metnin bakış açısını bulabilmek için “Olaylar kimin gözünden ve kime göre anlatılıyor?” sorusu sorulur.
Kâğıdı güzelce dürdü, büktü, cebine koydu, çalışma saati dolmadan hızla koşarcasına eve gitti. (Teneke, Yaşar Kemal)
Anlatıcı Bakış Açıları
Anlatmaya bağlı metinlerde, dolayısıyla roman ve hikâyelerde üç tip anlatıcı ve bakış açısı vardır. Sanat metinlerinde anlatıcı; olayı, mekânı, kişileri ve zamanı üç temel bakış açısının birinden hareketle anlatır. Bu bakış açıları şunlardır:
a. Kahraman anlatıcının bakış açısı: Yazar (anlatıcı), romanın temel kahramanlarından biridir. Olayların merkezinde yer alan yazar (kahraman) olayları kendi bakış açısından anlatır. Burada anlatıcı, olayları kahraman kadar bilir. Anlattıkları; gördükleri, duydukları ve bildikleri ile sınırlıdır. Olaylar, düşünceler romanın kahramanı olan anlatıcının ağzından, birinci kişinin ağzından (ben) verilir.
Ben minderin üstünde sırt üstü yatıyorum; etrafımın telâşını seyrederken kendimi unutuyorum. Hatta bazen kendimi hepsinden fazla sakin buluyorum fakat bu kalabalıklar dağılıp da felâketimle baş başa kalınca dehşet… (Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Peyami Safa)
b. Gözlemci anlatıcı bakış açısı: Yazar, olayın kahramanlarından biri değildir ve olayların içerisinde yer almaz. Anlatıcı (yazar), olup biteni kamera sessizliğiyle arkadan izler.
Bu bakış açısında yazar, gözlemci (müşahit) konumundadır. Olayları yansız bir şekilde, gözlemlerinden hareketle anlatır. Yazarın bildikleri, kahramanın bilgilerinden daha azdır. Bu bakış açısıyla yazılmış hikâye ve romanlarda gizli bilgilere, duygulara, hayallere ve kişilerin iç dünyasındaki çatışmalara yer verilmez. Olaylar üçüncü kişinin ağzından (o) anlatılır.
Paşa, Iğdır Ovası’ndan Başköy’e geçti. Ahuri Koyağına çıktı, oradan Ahuri yaylasına geçti. Hiç kimseyle, ne bir çobanla ne bir yolcuyla, ne bir eşkıyayla karşılaşmadı. Bir kuş, bir ayı, bir tilki, bir kaplan, hiç bir canlıyla da karşılaşmadı. (Ağrı Dağı Efsanesi, Yaşar Kemal)
c. Hâkim (tanrısal) bakış açısı: Anlatıcı (yazar) olayların içinde yer almaz ve olaylara karışmaz. Anlatıcı her şeyi bilir, kişilerin zihinlerinden geçenleri, geçmişte yaşadıklarını, onların en gizli bilgilerini bütün ayrıntıları ile bilir ve olayları bu bilgiler eşliğinde anlatır. Yazar, olayın kahramanlarından daha fazlasını bilir. Bu bakış açısıyla yazılan metinlerde anlatım üçüncü kişinin ağzından (o) yapılır.
Nuran’ın gitmesiyle zihni hayatı durmuş gibiydi. Sanki genç kadın bu mazi rüyasının bütün canlı ve güzel taraflarını beraberinde götürmüş, yerinde tıpkı Mümtaz’ın hayatı gibi bir kül yığını kalmıştı. O kadar dikkatle hazırladığı, beraberinde yaşadığı kahramanlar, bir daha dirilmelerine imkân olmayan gölgeler, sıska ve cansız kuklalar olmuşlardı. (Huzur, Ahmet Hamdi Tanpınar)